27 Nisan 2011 Çarşamba

Hatır Şikesi & Kapalı

"2005 Avrupa Şampiyonası'nda Ermenistan'ı yendik. Galler'le berabere kaldık. Maçtan sonra tartışma yaşandı. Hollanda maçından alacağımız beraberlik bizim üst tura çıkmamıza yetiyordu. İkincinin kim olacağı bize bağlıydı. Son dakikaya 1-0 öne girdik. Hollanda'da Türk ve Müslüman arkadaşlarımız vardı, ani bir refleks olarak onların çıkmasını istedik. Son dakikada gol yedik. Hollanda bu kez finalde karşımıza çıktı. 2-0 yenip şampiyon olduk. Peru'daki üçüncülük maçında da Hollanda ile oynadık. Bizi 2-1 yenip üçüncü oldular. Avrupa elemelerinde o golü yemeseydik, Peru'da karşımıza çıkamayacaklardı. Takım olarak futbolda duyguya yer olmadığını anladık."

"A Takım'da gol atarsam kapalı tribün önünde samba yapmak istiyorum."

Four Four Two, Ekim 2006.

3 Nisan 2011 Pazar

Altın Yıllar


Gülümsedim, yaklaştım:
- ...
+ Merhaba, tanımadın mı?
- Aa hasan. Nasıl tanıdın! Değişmemiş miyim?
+ Hiç. Burada mı yaşıyorsun? Yurt dışındasın diye biliyordum.
- Bilkent'teydim. Değişim programıyla Amerika'ya gittim bir sene o kadar. Yüksek lisans yapıyorum şimdi Sabancı'da ama yine gideceğim galiba Amerika'ya, doktora için. Sen neler yapıyorsun?
+ İ-işletme okuyorum, yedinci senem.
- A.
+ ...
- ...
+ Peki, görüşmek üzere. Hoşçakal.
- Sen de!


Yüzüm gülsün diye gittiğim ama sadece yaşayacak kadar para kazanabildiğim bir işim var. Elime mavi bir banknot geçse ne yaparım bilmiyorum; uzun zaman oldu. Hiç hırsım yok. Bir an gaza gelsem, bir başarıyla motive etmeye çalışsam kendimi, yapamam; uzun zaman oldu. Sevgilim yok. Keşke sevgilim olsa dediğim biri yok. Sevgilim olsa nerelere giderdik, ne yapardık bilmiyorum; uzun zaman oldu.

Kendim gibi çok insan tanıyorum gitgide. Acılar, çabalar, pişmanlıklar o kadar benziyor ki birbirine, tek başıma düzlüğe çıkmamın imkanı yok. İşin garibi bu kadar çok insanın birden kazanmasının da imkanı yok. Sigarayı kendine fon edip durmadan öksüren, sabah akşam elinde renksiz bir gazete sayfasıyla atları izleyen adamlardan tek farkımız, daha az kaybetmiş olmamız. Hangimiz kurtuluşa yakın, bilmiyorum.

Hayat düzenli olarak iyiye gitmiyor. Aslında ısrarla kötüye gidiyor ama birilerini kızdırmaya gerek yok, beterin beteri var. Ajandaya gereksinimim olmadı hiçbir zaman, tarihlerin zaten anlamı var. 3 Nisan 2010, 3 Nisan 2009'u aratıyor. Bu sene de bir fark yok. Halef, selef; herkes bizi sikiyor.

İki ihtimal var... Birincisi; insan ömrünün baharı bu değil, eskiler bizi yiyor. Korkunç olanı, ikincisi; çok büyük şeyler kaçırıyoruz. Bir daha asla bu kadar aydınlatmayacak güneş varken sokağa çıkmıyoruz. Bir daha asla bu kadar güzel olmayacak kadınlar varken susuyoruz. Bir daha asla bu kadar yalnız olamayacakken boktan insanları dinleyip kendimizden uzaklaşıyoruz.

Gücümüz de bir yere kadar yetiyor, yoruluyoruz.

- Profilindeki fotoğraf ne?
+ Beyrut. Gidene kadar değiştirmeyeceğim.
- Yuh! Yıllarca orada mı duracak?
+ Niye yıllarca?
- Allah söyletti herhalde.