30 Nisan 2010 Cuma

Liverpool 2-1 Atletico Madrid: Üvey Kupaya Üvey Madrid'li

Beş defa kazandığı Kupa 1'den uzak kalan Liverpool için bir nevi gelecek yılı anlamlandırma çabasıydı. Bu sene kazanılacak bir Avrupa Ligi Kupası; gelecek sene kulübü, Avrupa'nın en büyük iki kupasını da beşer kez kazanan tek takım olma yolunda motive edebilirdi zira. Atletico Madrid içinse Avrupa kupalarında, otuz altı yıl aradan sonra oynanacak ikinci finale giden son adımdı bu maç. Bu sezon Avrupa Kupaları'nda yalnızca iki deplasmanda gol atamayan Atletico, ilk maçı da 1-0 kazanınca Anfield'da alışılmadık bir gerginliğe tanık olduk. Benitez, Glen Johnson'ı sola koyarak rotasyonun karesini alırken; sezonu kapatan Torres'in yerinde de Kuyt'ı denedi. Deplasmandaki N'Gog hareketinin çok güzel olmadığını farketmiş olmalı. Santrayla birlikte maçın ne şekilde ilerleyeceğini de anlamış olduk: 74 saniyede gelen 3 korner. Hatırlatmakta fayda var, Madrid'de köşe gönderine gidememişlerdi! Raul Garcia'nın şutuna kadar, hallerinden memnundu İspanyollar. Bu dakikadan sonra rakip beklerin hücuma destek veremediklerini anlamış olacaklar ki, savunmayı da öne çektiler. Birkaç dakika sonra Liverpool'un 7 paslı muhteşem organizasyonu, Kuyt sonuçlandıramayınca sekizinci harika olamadı. İş yapmayan Mascherano-Benayoun kanadı Benitez'i düşüncelere sevketmişken, top taca çıktı. Kanatlar birden açılıp, Aquilani'nin Liverpool kariyerindeki ilk Avrupa golüne el ayak oldu. Üç devre sonunda, eşleşme yeniden başlamıştı artık. "İkinci devre Kop ve moral desteğiyle Liverpool çok daha atak oynadı." demek normalite. Fakat sahada işler farklı yürüdü. Bir gece önceden Inter'i belleğine yükleyen Atletico'ya ev sahibi Liverpool da eşlik edince, donuk bir futbol izledik. Babel'i geriden takip eden Glen Johnson çıldırmış olacak, her pozisyonda üçüncü bölgeye gitti. Çektiği şut, ikinci devrenin akıllarda kalan tek pozisyonu zaten. Aquilani - El Zhar değişikliği ile maça ilk müdahale 90'da geldi. Atletico Madrid, İstanbul'da son dakikada kurtulduğu uzatmalardan kaçamadı. Normal sürede sakin sakin oynayanların artık acelesi olduklarını gördük uzatmalarda. Fırtına gibi başlayan Benayoun, ilk denemenin ardından ikincisinde ağları bulduğunda, "Yoksa iki İngiliz finalde mi?" sorusu Twitter'a düşmüştü. Bu golle, Flores'in de değişiklik yapma hakkı olduğu aklına geldi sanırım. Galatasaray'ı kaosa sürükleyen iki isimden biri olan Jurado oyuna girdikten hemen sonra, kaosun ikinci kaynağı Forlan'dan gelen gol finalin adını değiştirdi: Fulham-Atletico Madrid. Bir İspanyol ve bir İngiliz; Almanya'da Avrupa Lig'i için kapışacakken; bir İtalyan ve bir Alman da, İspanya'da Şampiyonlar Ligi mücadelesi verecekler üç hafta sonra.

29 Nisan 2010 Perşembe

Onlar Finalde, Ya Sen?

Sezon başında "Los Galacticos vol.2" projesinde düşünülmedikleri için kovulurcasına gönderildi ikiside. Gittikleri takımların Şampiyonlar Ligi finaline çıkmalarında belkide en belirleyici rollere sahipler diyebiliriz. Robben ve Snejider Final için Madrid'e, takım arkadaşıyken istenilmedikleri şehre, birbirlerine rakip olarak dönecekler. Bu sezon transfere yaklaşık €230m harcayan "Yıldızlar topluluğu" 2.turdan ötesini görememelerinin acısını yaşarken, başkan Perez'in nerede yanlış yaptığını bulması için çok uzaklara bakmasına gerek kalmayacak gibi.

P.S.
İki Hollandalının da takımları Şampiyonlar Ligi finaline kalmalarının yanı sıra liglerinde de liderlik
koltuklarının sahipleriyken, Real Madrid şampiyon olabilmek için tüm maçlarını kazanıp Barcelona'nın puan kaybetmesini beklemek zorunda.

Senden Ayrı!

Son kez Galatasaray formasını giydiği günden bu yana 109 gün geçti. Onsuz ligde oynadığımız 14 maçta 17 puan kaybedip şampiyonluk yarışından koptuk, hem Avrupa Ligi'nden hem de Türkiye Kupası'ndan elendik. Kontratı uzatılırsa kutlamak için Boney M'in Daddy Cool klibindeki dansının aynısını yapıp dosta düşmana göstereceğime dair söz vermiştim. Ancak medyada çıkan haberler hergün moralimizi biraz daha bozuyor. Son maçlarda kaçan gollerle giden puanlar aklıma geldikçe içim acıyor. Dos Santos vuruyor, Keita vuruyor, Arda vuruyor, Baros vuruyor, Jo vuruyor ama hiçbiri onun gibi vuramadığından bir türlü olmuyor. Umarım son maçtaki küfürlerden sonra saha kapatma cezası almayız, #19'da Antalya maçına kadar hazır hale gelir, Sami Yen'de belkide son kez buluşur sevgililer. Onsuz geçen günlerin anısına...

umut kaya-silinmeyen hatıralar | izlesene.com

28 Nisan 2010 Çarşamba

Barcelona 1-0 Inter: Mourinho Efsanesi

Inter defansının ortasındaki Samuel ilk isabetli pasını attığında, dakikalar yirmi dördü gösteriyordu. Aynı dakika içinde, ev sahibinin stoperleri ise toplam kırk dört isabetli pas atmışlardı.

3-1'in rövanşında, Inter'den total futbol bekleyen yoktu elbette. Mourinho her ne kadar kupanın kendisi için değil takımı için önemli olduğunu söylese de, Pep'in namını salması açısından bu maçın ne demek olduğunu çok iyi biliyordu. Uefa.com'un ayıp olmasın diye taktik dizilişte forvet hattına koyduğu Milito da dahil her oyuncusuna inanılmaz bir savunma dersi vermiş 'Special One'. Yirmi sekizde, Motta atıldıktan sonra da kusursuz uygulandı bu ders. 'Atıldıktan sonra' dedim zira bu dakikadan sonra herkes bir şekilde gollerin geleceğini düşünüp, Mourinho'nun maçtan sonra hakeme savuracağı tehditleri tahmin etmeye başlamıştır. Devre, heyecanlandırmayan bir kaç pozisyonun ardından biterken, istatistik tahtasında Inter'in takım olarak üç Barcelonalı'dan (Xavi, Toure, Pique) daha az pas yaptığı yazıyordu.

İkinci devre, Chivu'nun kırk metreden şutuyla başladı ki İtalyanların tek gol girişimi olarak kaldı bu pozisyon. Her ne kadar, İlker Yasin kontraatak olarak adlandırsa da; Inter topu her kaptığında en fazla iki adamla çıkabildi ve hiçbirinde de kaleyi göremedi. Son yarım saate girildikten hemen sonra üç oyuncu değişikliği hakkını -Hikmet Karaman'ın istediği gibi olmasa da- tüketen Guardiola da işlerin yolunda gitmediğinin farkındaydı. Henry neden kullanılmadı, irdelemek lazım. Hamle yapma sırası Mourinho'ya geçtiğindeyse, sahanın o ana kadar en çok koşan adamı Sneijder ile Muntari'nin yer değiştirdiklerini gördük. Gruptan çıktıktan sonraki dört maçta, toplam on dakika şans verdiği Ganalıyı, tam da bu maçta tercih etmesindeki sebep kuşkusuz Sneijder'in bıraktığı yerden, topun peşinde koşmaya devam etmesiydi. İşe de yaradı. Doksan dakika boyunca bir kez bile dört pas yapamayan on kişilik Inter; rakibinden yarım saat daha az topla oynamasına rağmen, o yarım saatte muhteşem bir savunma yaptığı için Nou Camp'tan zaferle ayrıldı.

Tur için her türlü hücumu deneyen Barcelona'nın, golü Pique'nin halı sahada görmeye alışık olduğumuz bir şekilde atması, belki de oyuna yüklediğimiz anlamı gözden geçirmemize sebep olmalı.

Mourinho'nun son düdüğün ardından yaptığına 'çirkeflik' diyenler, stad görevlilerin suları açmasına, Busquetz'in rol kesmesine ne derler acaba?
Finali, Marca'nın ve benim de yayınlamaktan keyif aldığımız bir fotoğrafla yapalım!

25 Nisan 2010 Pazar

Fall of the Republic?

7 yıl sonra ilk kez Şampiyonlar Ligi yarı finallerinde The Big Four'dan birini bile izleyemedik. Galatasaray'ın kazandığı sezondan bu yana ilk kez 2 ingiliz takımının birden Uefa kupası yarı finalinde mücadele etmesiyse pek de iyiye işaret değil. Milyarder başkanların sürekli zarara yol açan oyuncaklarından sıkılmaya başlamaları, bu sebeple kulüplerinin zararlarını azaltmak için yıldız oyuncularını satmaları veya transfere yeterli bütçe ayırmamaları gibi sebeplerin yansımalarını yaşıyorlar. Uzun süredir domine ettikleri Şampiyonlar Ligi'nde yaşadıkları hayal kırıklıklarını futbol şansı, sakatlıklar ya da teknik direktörlere bağlamak gerçekçilik olmaz. Zira geçtiğimiz sene yarı finaldeki üç İngiliz takımından sadece birtanesinin teknik direktörü değişti. Diğerleri ise sattıkları oyuncuların yerlerini yeterince dolduramayarak uğradıkları güç kaybının bedelini ödüyorlar. Düşüşü görüp, İtalyanların yaptığı gibi, önlem alma ya da çözüm bulma yoluna gitmezlerse önümüzdeki yıllarda Şampiyonlar Ligi finallerinde El Classico'nun taraflarını publardan izlemeye mahkum olacaklar gibi gözüküyor.

22 Nisan 2010 Perşembe

Tarihte Bugün..

Uludağsözlük'teki maç yazılarımdan bir hatıra olsun bloga.


"on senedir, tsyd kupası'nın istanbul ayağı da düzenlenmediğinden sezon öncesi derbi heyecanını ya$ayamamı$ yazarın heyecanını dı$a vurmasına aracılık eden maçtır.

son iki sezonun -ki bunlardan birisi rakibinin yüzüncü yılı idi- $ampiyonu, tarihinde ilk kez üst üste üçüncü kez ligi zirvede tamamlamak için önünde dört maç olan, lig ikincisi fenerbahçe ile en son 2001-2002 sezonunu $ampiyon tamamlayabilmi$ lider galatasaray arasında oynanan, 31. hafta mücadelesi.
bu maça kadar iki takım o sezonda 3 kere kar$ıla$mı$ ve fenerbahçe hepsinde sahadan gülerek ayrılmı$tı.
ligin ilk yarısında ali sami yen'de; appiah'ın asistinde nobre'nin a$ırtma golü ile 1-0,
türkiye kupası çeyrek final e$le$mesinin ilk ayağında, 8 mart'da -kız arkada$ımdan ayrıldığım gündür, bu sebeple aklımda kalmı$- taraftarının önünde; luciano'nun volesi ve alex'in frikiği ile 2-1 kazanmasına,
e$le$menin ikinci ayağında ise; necati, ayhan ve hakan $ükür'ün gollerine tuncay ve appiah'la kar$ılık vererek 3-2 mağlup olmasına rağmen, turu geçen taraf olmu$tu. bu maçın sonunda tuncay'ın bir baba hindi tezahüratı olay olmu$ ve 20:45 ile birlikte sezona dair akıllarda kalan en önemli hareket olmu$tu.

konu dağılmasın, maç hikayesine dönelim.
haramidere carrefour'da cuma günü sabaha kar$ı dört gibi bilet kuyruğuna girilmi$, camdaki kağıda isim yazılmı$, öndeki üç be$ ki$iyle muhabbete ba$lanmı$tı. kimlik fotokopisi olmayanlara satı$ yapılmayacağı duyurusunun üzerine; saat yedi gibi fotokopici aranmı$, ebesinin nikahında açık bir cep telefonu dükkanına on erkek girip, dükkan sahibinin götünden ter akıttıktan sonra kazıklanarak fotokopi çektirilmi$ ve bilet kuyruğuna dönülmü$tü. gi$e açılır açılmaz, o hengamede ufak tefek olmanın faydasından yararlanıp karaborsacıların hemen arkasına konu$lanılmı$ ve bir kaç dakikada 44 lira kar$ılığında sadece 2200 tane olan biletlerden birine kavu$ulmu$tu. 67 saat kalmı$tı büyük maça.

bir önceki hafta fenerbahçe'nin manisa'da olaylı bir maçta 5-3 mağlup olup; haftalardır oturduğu liderlik koltuğunu bitime üç hafta kala, rize'yi 4-2 yenen galatasaray'a devretmesi ortamı fazlasıyla germi$ti. bu iki takımın her maçından önce ya$adığımız sıradan gerginliklerden değildi bu seferki. emniyet'in; galatasaray taraftarı'nın maça münferit gelmesi gerektiğini açıklamasıyla birlikte, saraçoğlu'nun tribün liderleri maçtan önce stad çevresindeki tüm galatasaray taraftarları'nı hastanelik edecekleri tehditini savururken; aziz yıldırım ise "takımımıza yapılan haksızlıklara artık yeter. taraftarların bu maçta yapacaklarından sorumlu değilim." açıklamasını yapıyor ve maç günü olacakların hayal edilmesine yardımcı oluyordu.

ve maç günü.
sadece ba$langıçı güzeldi bu günün.
"biletler cepte mi?" diye 1892 kere kontrol edildikten sonra, iki arkada$la birlikte arabaya atlanıp kadıköy'e doğru yol alındı.
anadolu yakası'na geçildiği andan itibaren adrenalin salgılanmaya ba$landı zira bir kaç dakika kalmı$tı milyonlarca insanın gözünün, kulağının orada olacağı stada varmaya.
stadın yakınındaki -pazar alanı mı orası, bilmiyorum- otoparka arabayı parkettikten sonra, ara sokaklardaki köftecilerin birinde hem bozuk para stoğunu tüketmek için, hem de maç bittikten saatler sonra çıkılacağı bilindiğinden, açlıktan ölmek istemememiz sebebiyle bir $eyler atı$tırıldı. artık; blok p, sıra 8, koltuk 5'deki yerimize oturamayacağımızın gün gibi a$ikar olduğu tribüne girme vakti gelmi$ti. münferit geli$ olduğundan ve gerizekalı olmadığımızdan; formalarımız içimizde, üzerimizde ince gömleklerle kenan evren tarafı'ndaki giri$e doğru yol aldık. (burada $u ayrıntı 3 senedir kafamı kurcalamakta. mülayim bir yüzüm olduğundan dolayı mı yoksa ba$ka bir sebebi mi var hala anlamı$ değilim. üzerinde fener forması olmayıp, stad çevresinde dola$anları içindekileri göstermeleri için zorlayan bir güruh vardı o gün. elbette bunların çoğu galatasaray taraftarı'ydı ve akıbetleri kenan evren'in bahçesine giren ambulansın içinde yatmak oldu. bize ses çıkartan olmadı nedense, kalabalığın içinde olmamıza rağmen...) birer bira önerisine herkes kafa sallayınca, büfelerden birinin önünde oturulup maç havası solunmaya ba$landı. bu sürede, tribün liderleri'nin maçtan önce söylediklerinin hayata geçtiği de görüldü fazlasıyla. olaylara karı$mayan emniyet, tekme tokat dövülen insanlar, gelen ambulanslar, kenan evren'in açılan kapısı... sonrası bilinmiyor. biralar bitince, fenerbahçe taraftarı'nın giri$i ile arasında 1 metre kadar mesafe olan bir emniyet kordonundan zar zor içeri girildi. sol kenarı yırtık biletim elimde, iki kat çıkılan merdivenlerin ardından iki golün atılacağından bi haber olunan kalenin arkasındaki yerler alındı.

burada $unu belirtmek gerekiyor. sözlükte bilimum tartı$malarda, "galatasaray maçı bizim için sıradan, hede hödö" diyen gobeller görüyoruz arada sırada. kimse kimseyi kandırmasın. $u sıradan turkcell süper lig'i katlanabilir kılan bir kaç olaydan biri bu iki takımın kar$ıla$ması. taraftar kart uygulaması çıktığından beri biletlerini aylarca önceden bitirdiğiniz bir maç ile, kendi evinizdeki o sezonun ilk maçı olmasına rağmen tribünlerini bo$ bıraktığınız sivas maçını aynı kefeye koymayın, güldürmeyin. kendinizi de kandıramazsınız zira bu maçlarda futbolcular kadar taraftarlar da 'en iyisi'ni ortaya koymaya çalı$ıyor. sikimsonik bir maça 50 lira vermeye yana$mazken insan, bu derbinin karaborsa biletine borç harç 100 lira verebiliyor. sikimsonik bir maç günü stada bir saat önce gelirken insan, bu derbinin olduğu gün sabah erkenden uyanıp maç havasını solumaya gidiyor. adamı ayar etmeyin, ikiyüzlülük yapmayın.

tribünde -alt kattaydık-; 3 ya$ında bir ufaklık, 1999'dan beri tüm fenerbahçe - galatasaray derbilerini yerinde izlemi$ ellili ya$larda bir bayan, yetmi$ini geçmi$ bir dede, bilet kuyruğunda tanı$ılan adamlar ve en az bizim kadar çevik kuvvet vardı. sol üstteki tribünle atı$ma ba$layınca çevik kuvvet'in daha maç ba$lamadan taarruzuna maruz kalmı$ ve az çok gecenin sonunda nasıl bir muamele ile kar$ıla$acağımızı tahmin etmi$tik. takımlar ısınmak için sahaya çıktığında, mondragon'un ba$ına atılan bir kaç pet $i$e (ertesi sene ali sami yen'de atılanların yanında lafı olmaz) ve doğal olarak küfür vardı. olmasa elbette iyi fakat bugüne kadar ne gördüm bunların ya$anmadığı bir derbi, ne de görebileceğim. burada bir belirtme daha; 'kadıköy'de küfür yok' iddiasının ba$ka maçlarda doğru olup olmadığını bilmiyorum fakat galatasaray maçları'nda yalan oluyor bu. sağır değiliz hiç birimiz.

rüştü // deniz-servet-luciano-ümit // aurelio-selçuk-appiah-tuncay // nobre-alex
mondragon // uğur-tomas-song-ferhat // hasan-cihan--saidou--ayhan // hakan-necati

maç ba$lar.
ilk 10 dakikada hakan ve necati ile iki pozisyon bulur galatasaray bizim konu$landığımız taraftaki kalede. iyi de pozisyonlardır bunlar. hepsi bu kadar. 12'de appiah atar, 20'de luciano atar, 46'da saidou atılır, 69'da alex atar, 78'de anelka atar. yanılmıyorsam üç top direkten döner. anelka'nın oyuna girdikten sonra song'u paket edip kaçırdığı bir pozisyon vardır. 80. dakikaya doğru; küfürün olmadığı kadıköy tribünlerinde, 'götünüzden siktik mi' pankartı açılır. 'götten sikmek' küfür değildir zira.maç biter.
stad ı$ıkları söner. sadece galatasaray taraftarı'nın olduğu kısım aydınlatılır. sahanın ortasına bir hindi getirir stad görevlisi. 2 sene sonra aslan getirilince hayvan hakları'ndan bahsedilmi$tir ama o tarihte henüz yoktur hayvan hakkı diye bir kavram. ya da "hindi küçük, amaan koy götüne" de denilebilir. taraftar eğlenir, eğlenir, 10'da stadı terkeder. bir tane bile fenerbahçe taraftarı kalmamı$tır, çevik kuvvet biber gazı sıkar. ortada bir kar$ı taraf yokken, sadece biz varken. o kadar yöneticinin içinde adnan polat olaya müdahele eder, çevik kuvvet'e çatar. saat 11.30 olmu$tur. kapılar açılır, dı$arı çıkılır. stadın hemen kar$ısındaki evlerden birinin son katında galatasaray bayrağı sallayıp, aldırma gönül diye bağıran bir taraftar görülür. polis kordonunda e$lik edilir. insanı, allah'ın varlığına inandıran olaylar listesine eklenebilecek $eyler ya$anır aslında o gece. 'mağrur olma padi$ahım, senden büyük allah var' diye bo$una denmemi$tir zira. ligin bitimine üç hafta kala kutlanan -gelmeyen- $ampiyonluk, rakibi küçük görmek, akıl almaz bir $ekilde ters tepmi$tir üç hafta sonra denizli'de. he, o gece kimse bunun farkında değildir; orası ayrı. fenerbahçe taraftarı için unutulmaz derbi galibiyetlerinden birisi; galatasaray taraftarı içinse 23 gün sonraki geçmek bilmeyen 16 dakika kadar olmasa da, bitmek bilmeyen bir 90 dakika olmu$tur bu maç.
yazdım, rahatladım.
"

15 Nisan 2010 Perşembe

In The Loop




2009 yapımı İngiliz filmi. Armando Iannucci'nin yönettiği ve The Thick Of It ekibindeki senaristlerle birlikte yazdığı film, en iyi uyarlama dalında Oscar'a aday olmuştu. Yönetmenin ilk uzun metrajlı filmi olmakla birlikte, ikincisini de sabırsızlıkla bekleme sebebidir bu politik komedi.

James Gandolfini girene kadar, diyalog karmaşası yaşanırken; The Sopranos'un göründüğü ilk sahne ile birlikte filmin hızı artıyor.

Fransa ve Japonya'ya göndermelerle süslenmiş replikler var filmde. Karen ve Miller'ın yemek yerkenki diyalogları ise Tarantino filmlerini anımsatmış: Filmin gidişatını etkilemeyen, karakterlerin kişiliklerini ortaya çıkaran ve eğlenceli. (Bkz. Like a Virgin - Rezervuar Köpekleri)

Söylemezsem ayıp olur: Anna Chlumsky de burada.

Joao Alves Röportajı

"Joao Alves GS TV'de" postunda bahsi geçen soru sorulmuş. Röportajın tamamı ise burada. Ne Jo yeterince dürüst, ne de adam akıllı sorular sorulmuş. Futbolcunun defalarca özür dilediği bir röportaj olmuş sadece.

"... Bu tepkiden sonra gelecek yıl planlamanda Galatasaray’dan ayrılmayı mı düşüneceksin? Yoksa kalmak için kendini tekrar ispatlayacak mısın?" Bu şekilde sorulan bir soruya, "Evet, Galatasaray'dan ayrılmayı düşüneceğim." gibi bir cevap verilemez zira adam buraya kendini ispatlayıp yükselmek için geldi. Böyle bir açıklamadan sonra, kalan beş haftada değil kadroya kulübeye bile giremeyeceğini bilecek kadar akıllıdır.

Havaalanında çok kalabalık bir kitle seni karşılamış ve bağrına basmıştı. Aynı grubun bir bölümü pazar akşamı Ali Sami Yen’de seni ıslıkladı. O andaki ruh hâlini bizimle paylaşabilir misin? Neler hissettin? Bu tepkiyi bekliyor muydun?

Son maçta gösterilen protestolardan dolayı üzgünüm. Ama bu protestoları kesinlikle kınamıyorum. Taraftar her zaman haklıdır. Sonuçta onlar da bizden başarı bekliyor. O yüzden protestolarla ilgili herhangi bir sıkıntım yok. Benim hakkımda çıkan bazı haberler vardı. Taraftarlar bunun doğru olup olmadığını bilmiyordu. Bunun üzerine böyle bir tepki göstermekte haklılar. Ama şunu da unutmasınlar ki hem ben, hem de diğer arkadaşlarım onları mutlu etmek için elimizden gelen her şeyi yapıyoruz. Demin de söylediğim gibi bir özür borcum vardı. Özür de diledim taraftarlardan. Eğer yanlış yapılmış bir şey varsa bundan dolayı pişmanım ve özür diliyorum. Ama her çıkan habere de inanmasınlar. Son maçtaki tepkiden dolayı tabii ki üzgünüm. Ama taraftar haklıdır diye yorumluyorum.

13 Nisan 2010 Salı

Fotoğrafta Kaç Üçgen Var?

Filmi izlemeyenlere spoiler olacak ama, finaldeki üçgenin geleceği ancak böyle haber verilebilirdi! Tarantino... Bir kez daha büyüksün.

Joao Alves GS TV'de

Twitter'a dakikalar önce düştü "Gündemdeki Galatasaray'lı GS TV'de" ibaresi. Eğer adam akıllı sorular sorulur ve Jo dürüstçe cevaplarsa -umudum var-, hem GS TV için hem de spor medyamız için çok büyük bir adım olur bu. Havaalanında baş tacı edilmesinin üzerinden sadece iki ay geçtikten sonra yerin dibine sokulması hakkında ne düşünüyor bu adam, merak ediyorum. Yarın, 21:30. Kaçırmamak gerek.

13 Nisan 1314

İngiltere'de; kamu düzenini bozduğu gerekçesiyle, futbolun yasaklanmasının üzerinden geçen 696. yıl...

6 Nisan 2010 Salı

Festus -is not- Okey

23 yaşında, futbolcu olma umuduyla Nijerya'dan kalkıp İstanbul'un yolunu tuttu Festus Okey. Mültecilerin kaderi; onlarca kişi bir dairede kaldılar aylarca. Bir çok amatör küme takımıyla deneme maçlarına çıktı fakat beğenilmedi Festus. 2005'te, her Ağustos'ta mülteciler arasında düzenlenen Afrika Kupası'nda Gambiya forması ile mücadele etti.Turnuva sonrası, 20 Ağustos 2007'de uyuşturucu taşıdığı kuşkusuyla Beyoğlu Polis Merkezi'ne götürüldü. Ve son...

1 hafta sonra: "...1982 doğumlu Peter oğlu Festus Okey'in cenazesi tabutlanmış ve mühürlenmiş olup Nijerya ili Legos ilçesine naklinde sakınca yoktur."

27 Kasım 2007: İlk duruşma. ‘Kasten adam öldürme’ kararı. Sorguyu gerçekleştiren polis Cengiz Yıldız'ın ‘müebbet hapis’ istemiyle yargılanmaya başlaması.

14 Şubat 2008: Sanık avukatı: “Bunun adı, Festus Okey değil, kaçak vizeyle gelmiş, adını sonradan Okey koymuşlar, Acaba terörist midir?”. Okey’in kimliğiyle ilgili Nijerya Büyükelçiliği’nden onay istenmesi.

13 Mayıs 2008: Cinayeti aydınlatabilecek tek delil olan kanlı gömleğin kaybedilmesine dair takipsizlik kararı. Okey’in avukatı olmadığından yapılamayan itiraz.

11 Eylül 2008: Adli Tıp’tan istenmesine karşın, olaydan 13 ay sonra alınabilen cinayet silahı.

16 Aralık 2008: Okey’in kimliğiyle ilgili Nijerya ile Türkiye arasında adli yardım sözleşmesi olmadığı için alınamayan bilgi. Nijerya'dan istenen onay.

7 Nisan 2009: Nijerya’dan yanıt gelmediği için ertelenen duruşma.

9 Temmuz 2009: ...

29 Eylül 2009: ...

29 Aralık 2009: ...

1 Nisan 2010
: Dava, “Nijerya’dan gönderilecek evrakın beklenmesi için” 29 Haziran 2010’a bırakıldı.

Trainspotting in Football

"Yaşadığın en büyük korkuyu düşün. Binle çarp. Messi'yi savunurken hissettiklerinin yanından bile geçemez."

5 Nisan 2010 Pazartesi

Sivasspor 1-1 Galatasaray: Yüzleşme Vakti

Geçen hafta derbide kaybedilen üç puandan sonra, "sabır" demiştik. O kayıp kazanca çevrilebilirdi zira. Fakat olmadı. Bu akşam Sivas'ta bırakılan sadece iki puan değil: Şampiyonlar ligi yolundaki en önemli rakibi Fenerbahçe'yi, 4 puan geriden ve ikili averaj dezavantajıyla takip ediyor artık Galatasaray.

Devre arasındaki transferlerden sonra; Ayhan-Mustafa-Mehmet-Barış ilk on birde, Leo-Arda-Baros-Elano-Jo-Kewell sahada olmayacak dense uzun bir küfür ederdim. Sakatlık mazeret olmasın; Elano ve Jo'nun kenarda oturması biraz garip kaçıyor. Hafta ortasında Barcelona'yla mı oynuyor da Galatasaray, dinleniyor bu adamlar? Performans ise kenarda oturmalarına sebep, derbideki Mustafa-Mehmet ikilisi diyor ve susuyorum.

İlk on üç dakika -Mert'in dediği gibi- nasıl geçti, anlayan varsa beri gelsin. Başlama düdüğünde dalga geçilen orta sahadaki üçlünün organizasyonu 17'de golü getirdi. Bir kaç dakika sonra Santos, sağdan içeri girerken düşürülmese belki de maç orada bitecekti. Devrenin sonuna doğru Aykut'un diz kapağına çarpıp dönen toptan sonra, Leo ne hissetmiştir acaba? Bugün, gole kadar şansının da yardımıyla çok iyi işler yaptı Aykut. Ama, deplasmanda gol yemeden kazanamayan bir Galatasaray varken o golün geleceği belliydi. Geçen hafta Selçuk'un vurduğu yerlerden, aynı orta sahanın eskortluğu sonucu bu sefer Faruk denedi şansını. Aykut'tan dönen topu tamamlayan Mehmet Yıldız, Galatasaray adına neleri değiştirdi, şu an için kestirmek zor. Şampiyonlar Ligi pastasından pay alamamak ve hatta tüm payın Fenerbahçe'ye gitmesi ihtimali yıpratacaktır Galatasaray'ı. (Beşiktaş'ı bilerek dışarıda tuttum zira gelen para aynen Gaziantep'e gidiyor.)

Barış'ı, rakibinin futbol hayatını bitirmeye itecek kadar umursamaz bir futbol sergiledi bugün Galatasaray. Fazla söz söylemeye gerek yok: Bir an önce nedenleri sorgulayıp, Mayıs'ı bekleme vaktidir artık.