20 Ekim 2014 Pazartesi

#1: Pendikspor 5-1 Tokatspor

Bundan 10 sene önce İstanbul'a Galatasaray'ı izlemek için geldim, biletini karaborsadan aldığım bir Samsunspor maçıyla yapmıştım açılışı. Çok matah bir karar değildi, 16-17 yaşında hayatına yön vermeye çalışan bir çok ergen için kıstaslar zaten hep saçma sapan şeylerdi. Ben Galatasaray'ı seçtim, kimi kız arkadaşıyla aynı şehirde okumak için Trabzon'a gitti, bir başkası yazlıkları orada diye Mersin'e. Kader ağlarını ördü; Trabzon'daki kızdan ayrıldı, Mersin'dekinin babası iflas etti yazlığı sattı, beni ise geç de olsa Passolig belası vurdu. Yine de hakkını verdim, içimde çok ukde kalmadı. Geceden derbi bileti kuyrukları, Kadıköy/İnönü maceraları, biletsiz bir umutla gidilen Anadolu deplasmanları derken 200'ün üzerinde maça gittim. Son 3 sezon içerideki tüm maçlara gittikten sonra Galatasaray'ı televizyondan izlemenin çok koyacağını biliyordum ama Sneijder'ın ikinci golünde kucaklaşan tribünü görünce hiçbir şey bilmediğimi anladım.


Çok alt lig meraklısı bir adam değilim, yalan yok. Babamla aşağı yukarı 20 yıl önce gittiğim Kırıkkalespor maçları dışında, Ocak'ta İzmirspor maçına gittim o kadar. Bahane mi bilmiyorum ama doğup büyüdüğüm şehirde bu merakı tetikleyecek bir rekabet yoktu, 10 yıldır İstanbul'da da Galatasaray'ın yanında alt liglerle ilgilenecek vakit yoktu. Ta ki Passolig'e kadar. Hem İzmirsporlu damadın verdiği gaza hem de Ramazan kardeşimle bayramdan önceki muhabbete sığınıp bugün 2014-15 sezonunun açılışını yaptım.

Sezona 6 maç 6 galibiyetle başlayıp, hafta ortasında puansız Anadolu Selçuklu'ya yenilen Pendik;
üniversitedeyken 3 sene evinde oturduğumuz, eşi hastalandığında yanında olduğumuz, bir sıkıntısı olduğunda sabahın köründe/gecenin yarısında bizi arayan ama evden ayrılırken depozitomuzu vermeyen orospu ev sahibimizin memleketi Tokat'ı ağırladı. Haliyle tarafım belli çıktım evden. Stad girişinde üstünü aratmak istemeyen bir kulüp görevlisiyle polis arasında arbede çıktı, çevik geldi, semtin çocukları sinirlendi, ortalık karıştı. Yakın arkadaşlarım bilir, bu tip işlerden uzak dururum (Karabük'teki turnike patlatma hikayesindeki tavrımı blogun diğer yazarları iyi hatırlar) ama ekmek kuran çarpsın bunu bile özlemişim.

Başkan Sami, taraftar grubunu (Magnifiko) Kapalı'da istemediğinden bilet fiyatlarını iki katına çıkartıp Kapalı'yı 20 Lira yapmış. Haliyle açık tribün kombinesini 50 Lira'dan alabilen taraftarlar kulüp başkanına tepkiliydi. Bu karar sayesinde bugüne kadar duyduğum en enteresan küfürsüz tezahüratı işitti kulaklarım: "Sami'nin çocuğu tüp bebek, tüp bebek"


Pendik'in niye sezona altı galibiyetle başladığını anlamak zor değil. Devreye penaltı golüyle 0-1 yenik girmesine rağmen ne topçularda ne de tribünde bir panik vardı. Gerets'in ilk sezonundaki Galatasaray rahatlığında herkes. Maç 52'de 2-1, 59'da 3-1 oldu, 5-1 bitti. Serhat Akın'ı yad etmeye gerek yok ama 8, 9 da olurdu. Bellinzona ve Benfica maçlarında sonradan girip 1 gol atan Yaser ile Beşiktaş'ın 5-0'lık Barcelona maçının sonlarında Nou Camp çimlerine çıkan kaptan İlhan bugün şov yaptı. Daha koltuğa yeni oturmuşken Ramazan, İlhan'ı izleyin dedi, harbiden de bambaşka bir top oynadı: 2 gol, 2 asist. Yaser de 2 tane yazdı.


Hayatı yarım bırakılmış hikayelerden oluşan adamlarız. Bu sefer en sevdiğim, en keyif aldığım şey için hedef koyuyorum önüme. İnşallah yalan olmayız, bir engel çıkmaz da Haziran'a kadar futbol/basketbol dahil 50 kere tribüne gidebiliriz.


Yaşasın e-biletsiz maçlar, yaşasın kağıt bilet.

1 yorum:

Adsız dedi ki...

Her zaman bekliyoruz semtimizdeki maclara :)